Çin’in Türkiye’deki varlığı artıyor mu, Uygur meselesi gündemden düştü mü?
18 mins read

Çin’in Türkiye’deki varlığı artıyor mu, Uygur meselesi gündemden düştü mü?

Türkiye’de, yollarda artık Chery gibi Çin malı otomobiller çok daha fazla göze çarpıyor.

Xiaomi, Huawai marka cep telefonları hem büyükşehirlerde ve hem Anadolu’nun dört köşesinde popüler.

China Today dergisinin Türkçe versiyonunu hükümete yakın Turkuvaz Medya Grubu yayımlıyor. Çin’in medya kuruluşu CGTN’nin radyosunun yayın yaptığı diller arasında Türkçe de var.

Çin bankası ICBC, Türkiye’de faaliyet gösteriyor.

Online alışveriş sitesi Trendyol’un hisselerinin büyük bölümü Çinli Alibaba şirketine ait.

Bu ve benzeri örnekler Çin’in Türkiye’de, gündelik hayattaki varlığının son yıllarda daha görünür hale geldiğini ve Çin-Türkiye ilişkilerinin son yıllarda ivme kazandığının işaretleri olarak görülüyor.

Kuşak ve Yol Projesi

Türkiye ile Çin arasındaki ilişkilerin mazisi çok daha geriye gitse de 2013 yılı hem Türkiye hem de dünyadaki birçok ülke açısından Çin’le ilişkilerinde bir milat olarak değerlendiriliyor.

Zira o yıl Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Kuşak ve Yol Girişimi’ni açıkladı.

Kuşak, Çin’i Orta Asya üzerinden Avrupa’ya, ayrıca Güney Asya ve Güney Doğu Asya’ya ulaştıran kara bağlantılarını ifade ediyordu. Yol ise Çin’i Asya üzerinden Afrika ve Avrupa’ya uzanan büyük limanlara bağlayan bir deniz ağına.

O dönemde Türkiye’nin bu proje içinde önemli bir rol oynayabileceği beklentisi oluştu ancak bu tam olarak gerçekleşmedi.

Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nilgün Eliküçük Yıldırım, “İnisiyatif kapsamındaki İpek Yolu Kuşağı ilan edildiğinde Türkiye, planlanan karayolunun bir parçasıydı. Fakat bu karayolunun bir bölümü, Türkiye’nin Güneydoğu sınırları ile Suriye ve İran üzerinden girip Orta Asya’ya bağlanan çok istikrarsız bir yoldu. Bu kâğıt üstünde kaldı ki zaten kâğıt üzerinde kalacağı açıktı” diyor.

Uzmanlara göre 2015’te ekonomik ilişkileri artıran önemli bir gelişme yaşandı.

Türkiye, Orta Koridor olarak adlandırılan projesini Kuşak ve Yol Projesi ile uyumlaştırma önerisinde bulundu.

2008’de temeli atılan bu proje, Türkiye’yi Gürcistan ve Azerbaycan’a bağlayan ve Azerbaycan üzerinden Hazar feribot geçişiyle Orta Asya ülkelerine bağlanan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesiydi.

2015’teki G20 zirvesinde iki ülke arasında uyumlaştırmaya dair bir mutabakat zaptı imzalandı.

Doç. Dr. Eliküçük Yıldırım, bu nedenle 2015’in kritik bir yıl olduğunu ve sonrasında yatırımların gelmeye başladığını söylüyor.

Çin, Türkiye’de son yıllarda hangi yatırımları yaptı?

2015’te Çinli bir konsorsiyum, İstanbul’un Avcılar ilçesindeki Ambarlı Kumport Liman İşletmeleri’nin yüzde 65 hissesini satın aldı.

Doç. Dr. Eliküçük Yıldırım, bu konsorsiyumun daha önce Yunanistan’ın Pire Limanı’nda yatırım yaptığını hatırlatıp Ambarlı yatırımının önemli olduğunu söylüyor.

Akabinde Çin, Adana Yumurtalık’taki Hunutlu Termik Santrali’ne yatırım yaptı. Bu, 1,7 milyar dolarlık bir yatırımdı.

Çin ayrıca Balıkesir Bandırma’daki bir bor karbür tesisine yatırım yaptı.

Bunun dışında ilerleyen yıllarda, Alibaba’nın Trendyol hisselerinin büyük bölümünü satın alması gibi özel sektör aracılığıyla bazı yatırımlar da yapıldı.

BBC Türkçe’ye konuşan Çin’in Ankara Büyükelçiliği’nden bir yetkili, Kuşak ve Yol Girişimi ile Orta Koridor planının entegrasyonunun, iki ülke arasındaki işbirliğini daha ileri bir seviyeye çıkarmaya devam ettiğini belirtiyor.

Sözcü, ekonomik ilişkilerin istikrarlı bir şekilde geliştiğini savunuyor:

“İki ülke arasında sektör ve tedarik zincirleri derinlemesine entegre olmakta, ikili ticaret istikrarlı bir şekilde gelişmekte, yatırım ölçeği ve alanları genişlemekte ve finans alanındaki işbirliği ilerlemeye devam etmektedir.

“Çin tarafı, Türk tarafı ile birlikte iki ülke arasındaki potansiyelden istifade ederek, yenilikçi gelişmeyi teşvik etmeye, karşılıklı faydaya dayalı ve kazan-kazan işbirliğini derinleştirmeye hazırdır. Çin tarafı, iki tarafı ticareti genişletmeye teşvik etmekte, Çinli işletmelerin Türkiye’ye yatırımları artırmasını desteklemekte ve Türk tarafının Çinli işletmeler için daha adil, olumlu ve şeffaf bir iş ortamı yaratmasını temenni etmektedir.”

Yatırımlar gerçekten büyük mü?

Doç. Dr. Eliküçük Yıldırım, yine de yapılan yatırımların Türkiye’nin istediği seviyede olmadığı kanısında:

“Bunlar hiçbir zaman bir Sırbistan veya bir Macaristan düzeyinde olmadı. Avrupa’da Çin’den en büyük yatırımı Macaristan çekti. Bugün Çin’in Avrupa’ya yaptığı yatırımın yüzde 40’ı Macaristan’a yapılıyor.”

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 31 Temmuz’da yayımladığı Haziran istatistiklerine göre ithalatta Çin ilk sırada yer alıyor.

Doç. Dr. Eliküçük Yıldırım bu veriyi şöyle yorumluyor:

“Çin’in son yıllarda Türkiye’nin en büyük ticaret ortaklarında olması aslında yanıltıcı bir veri çünkü Çin dünyadaki neredeyse her ülkenin en büyük ticaret ortaklarından. Bu, ithalat kaynaklı. Biz ise Çin’e mermer, traverten gibi malzemeler satıyoruz. Çin piyasasına girmek çok zor, ortada bir devlet kapitalizmi var.”

BYD yatırımı ne kadar önemli?

Son olarak Temmuz ayında elektrik otomobil satışlarında Elon Musk’ın Tesla’sıyla dünya birinciliği için rekabet eden BYD ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı arasında Türkiye’de yaklaşık 1 milyar dolar değerinde yatırım yapılmasını öngören bir anlaşma imzalandı.

Doç. Dr. Eliküçük Yıldırım bu yatırımın önemli bir yatırım olduğunu belirttikten sonra “Ama” deyip ekliyor:

“Aslında Türkiye’de kurulacak fabrika, Macaristan’ın muhtemelen bir küçük parçası olacak. Çünkü yaklaşık bir milyar dolarlık bir yatırım. BYD’nin Macaristan yatırımı ise yaklaşık 20 milyar Euroluk bir yatırım.”

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çağdaş Üngör’e göre ise bu Türkiye açısından hem avantajları hem de riskleri olan bir yatırım:

“AB ve Amerika’da Çin’in elektrikli araçlarına getirilen gümrük ve diğer kısıtlamalar, hali hazırda devam eden Amerikan-Çin teknoloji savaşları ile birleşince, Türkiye’deki BYD yatırımının uzun vadeli sonuçları belirsizleşiyor. Bu yatırım, istihdam, teknoloji transferi, tedarik zincirlerinin geliştirilmesi vs. konularda Türkiye’ye avantaj sağlayabilir ama bu küresel düzeydeki restleşmenin nereye varacağına bağlı.

“Bir de BYD yatırımının daha kısa vadedeki etkisi var. Mesela, halen emekleme aşamasında olan TOGG projesinin sonunu getirme olasılığı. Gümrük duvarı olmadan iç pazarda BYD gibi Çinli markalar ile baş etmeleri çok zor.”

Bu arada geçtiğimiz aylarda Ticaret Bakanlığı’nın, Çin’den ithal araçlara yüzde 40 ek vergi getirmesi dikkat çekti.

Dış politikada yeni arayışlar Çin ile yakınlaşma mı getiriyor?

Peki iki ülke arasındaki ilişkiler sadece ekonomi temelinde mi gelişiyor?

Prof. Dr. Üngör, yakınlaşmada uluslararası politika alanına da dikkat çekiyor.

Ortada birbirine paralel iki gelişme bulunduğunu belirtiyor.

Üngör’e göre “bunlardan biri, Çin’in 1990’lı yıllardan beri devam eden yükselişi ve gerek ekonomik gerekse jeopolitik sahada Batı’ya alternatif bir güç statüsüne kavuşmuş olması, diğeri ise Türkiye’nin ABD ve Avrupa ülkeleri ile olan ilişkilerinin son 10-15 yıldır sürekli bir gerilim arz ediyor oluşu”.

“Yani bu yakınlaşma, bir yönüyle, Ankara’nın Çin’in yeni statüsünü idrak etmesi ve ona göre tavır almasıyla açıklanabilir” diyor Prof. Dr. Üngör.

BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Çin Büyükelçiliği yetkilisi ise iki ülke arasındaki stratejik işbirliği ilişkilerinin iyi gelişme eğilimini koruduğuna vurgu yapıyor:

“Önde gelen gelişmekte olan ülkeler ve Küresel Güney’in önemli üyeleri olan Çin ve Türkiye, karşılıklı siyasi güvenleri sürekli olarak pekiştirmekte, somut işbirliklerinde bir sürü başarılı sonuçları elde etmekte ve halklar arası zengin değişimleri gerçekleştirmektedir.”

Son olarak Gazze krizinin iki ülkeyi yaklaştıran bir konjonktür olduğunu belirten Prof. Dr. Üngör, ABD’nin İsrail yanlısı dış politikasına karşı iki ülkenin ortak hareket ettiğini ve bunun da uzun vadeli bir eğilim olacak gibi gözüktüğünü söylüyor.

Çin Büyükelçiliği yetkilisi de Filistin meselesi konusunda iki ülkenin konumlarını şöyle yorumluyor:

“Çin ve Türkiye, Filistin-İsrail çatışması ve diğer konularda aynı veya benzer görüşleri paylaşmaktadır. İki taraf, koordinasyonu güçlendirerek Filistin meselesinin bir an önce kapsamlı, adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulmasına katkılarda bulunacaktır.”

Uzmanlar, bütün bunun yanında iki ülke arasındaki bazı zorluklardan da bahsediyor.

Prof. Dr. Üngör’e göre Türkiye’nin NATO üyeliği, ikili ilişkiler açısından önemli bir faktör.

2013-2015 bu konuda dikkat çeken bir gelişme yaşanmıştı.

Türkiye uzun menzilli füze sistemi için Çin ile görüşmelere başlamış, ABD ve NATO ise bu duruma tepki göstermişti.

Sürecin sonunda Türkiye Çin’den füze almaktan vazgeçmiş, ihale iptal edilmişti.

Bu olay sırasında Batılı ülkelerden gelen eleştirileri hatırlatan Prof. Dr. Üngör, “Bugün bu eleştiri çok daha belirgin” deyip ekliyor:

“Çin, 2022 yılındaki Madrid Zirvesi’nde resmi olarak NATO belgelerinde yerini aldı. Bugün Rusya Batı açısından şüphesiz daha belirgin bir tehdit ancak Çin’deki ekonomik, siyasi ve teknolojik gelişmeler de artık NATO’nun gündeminde. ABD ve Çin arasında, özellikle teknoloji alanında yaşanan ayrışma düşünülürse Türkiye’nin bu iki ülkeye eşit mesafede olması giderek zorlaşacak gibi görünüyor.”

Doç. Dr. Eliküçük Yıldırım: Uygur siyasal aktivizminin merkezi ABD’ye kaydı

Yıllardır Türkiye ile Çin arasındaki en zorlu meselelerden biri de Uygur konusu olarak görülüyor.

Doç. Dr. Eliküçük Yıldırım, 2000’li yılların başına kadar dünyadaki Uygur siyasal aktivizminin merkezinin Türkiye olduğunu, bu tarihte ise bunun ABD’ye kaydığını söylüyor.

Uzmanlar, Çin’le ilişkilerin derinleşmesine paralel olarak Türkiye’nin son yıllarda Uygur meselesindeki eleştiri dozunu düşürdüğü kanısında.

Çin Büyükelçiliği yetkilisi ise Uygur meselesi bağlamında iki ülke arasındaki ilişkilerle ilgili sorumuza şu yanıtı verdi:

“Sincan, Çin’in bölünmez bir parçasıdır. Çin tarafı, Türk tarafının tek Çin ilkesine kararlılıkla bağlı olduğu, Çin’in egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygı duyduğu ve hiçbir gücün Türkiye topraklarında Çin’in egemenliğine ve güvenliğine zarar verecek davranışlarda bulunmasına izin vermediğini takdirle karşılamaktadır ve Türk tarafının taahhdüne kararlılıkla bağlı olmasını temenni etmektedir.”

Türkiye-Çin ilişkileri nereye gidiyor?

Peki bütün gelişmeler ile ilişkilerin seyrini olumlu etkileyecek faktörler ve de zorluklar düşünüldüğünde Türkiye ve Çin ilişkilerinin nereye gitmesi bekleniyor?

Doç. Dr. Eliküçük Yıldırım, ikili ilişkilerdeki 2015 sonrası ivmelenmenin 2019’da ve başlayıp Covid sürecinde duraksama yaşandığını belirtiyor ve “Bu süreç tekrar ivme kazandı diyebiliriz” diye ekliyor ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Haziran ayındaki son Çin ziyaretinin bu açıdan olumlu olduğunu söylüyor.

Fidan’ın Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne ziyaret etmesine izin verilmesi ve de Pekin’de yapılan açıklamalar, Uygur Türkleri meselesinin geride bırakıldığı değerlendirmelerine neden oldu.

Fidan ve Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi’nin Pekin’de düzenlediği ortak basın toplantısında ikili ekonomi ilişkiler önemli yer tuttu. Açıklamada Orta Koridor projesi de ele alındı.

Doç. Dr. Eliküçük Yıldırım son dönemde ikili ilişkilerde geri plana düşmeye başlamış olsa da Uygur meselesine dikkat çekiyor:

“Uluslararası platformlarda veya ulusal düzeyde meselenin bastırılması, mevcut hükümetin Çin ile yaptığı müzakerelerde bunu bir kart olarak kullanmadığı manasına gelmiyor.”

Doç. Dr. Eliküçük Yıldırım, bu noktada bazı zorluklara da değiniyor:

“Bir de Türkiye’de iktidarın değişebilirliği, Çin’in yaptığı yatırımlar veya kurduğu ilişkilerin bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösteriyor. Ayrıca, Türkiye hem tekstil sektöründe hem Afrika’da Çin’in aynı zamanda rakibi.

“İlişkilerin seyrini Türkiye’nin atılımlarından ziyade Çin’in ne yapacağı belirleyecek. Çin’in Türkiye ilgili politikasını dünyada özellikle Avrupa, Balkanlar ve Orta Doğu politikasından bağımsız okumak zor.”

Prof. Dr. Üngör, ekonomi alanına dair şu öngörüde bulunuyor:

“Çin artık ucuz iş gücü sayesinde, basit tüketim ürünlerinin ihracatıyla ayakta kalan bir ekonomi değil. Yenilenebilir enerji, 5G, elektrikli araçlar gibi alanlarda bugün bile dünyada Çinli şirketlerin hakimiyeti söz konusu. Türkiye ve Çin arasındaki ilişkiler de bu gelişmelerden mutlaka etkilenecektir.

“Çin ve Türkiye’nin ikili ticaret hacmi zaten 20 yıldır artıyordu. Çinli şirketlerin elektrikli araçlar ve katma değerli diğer ürünlerde yakaladığı başarı düşünüldüğünde Türkiye’nin ticaret açığının gelecekte daha da artacağını öngörmek mümkün.”

Prof. Dr. Üngör, Türkiye’de herhangi bir hükümet değişikliği olsa dahi bunun Çin’le ilişkileri etkilemeyeceği görüşünde:

“Çin bir tek parti rejimi ve başka ülkelerdeki siyasi değişimin peşinde değil. Başta kim varsa pragmatik bir şekilde onunla çalışıyor, buna Taliban gibi radikal odaklar bile dahil. Çin dünyanın ikinci büyük ekonomisi olduğu için hiçbir ülkenin kendi diplomasisinde yok sayabileceği bir güç değil.

“Mısır’da Arap Baharı sonrasında iki-üç kez yönetim değişti; bütün hükümetler Çin ile görüştü. Türkiye için de aynı durum söz konusu; sandıkta hangi parti kazanırsa kazansın Çin ile ilgili gelişmeler Dışişleri Bakanlığı’nı epey meşgul edecek.”

BBC Türkçe’ye konuşan Çin Büyükelçiliği yetkilisi ise ilişkilerin geleceğiyle ilgili şunları söylüyor:

“Geleceğe bakılınca Çin ve Türkiye arasındaki işbirliği geniş ufuklara sahiptir. İki taraf, iki ülkenin liderlerinin görüşmelerinde varılan önemli mutabakatları yerine getirerek, kapsamlı, derinleşmiş ve üst düzey Çin-Türkiye ilişkileri inşa edecek, bölge ve dünya barışı ve kalkınmasına olumlu katkılarda bulunmak için birlikte çalışacaktır.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir